Ana içeriğe atla

1. Hafta Doğru Konular

 

 

            İlk haftanın geride kalmasıyla yavaş yavaş ısınmaya çalıştığım blog yazarlığında sanırım en zorlu kısım doğru konuları bulmak. Yaz evet yazda neden?

            Sanırım en önemli soruyu az önce sordum dijital içerikler, yapılması gereken projeler, tanıtımlar, reklamlar ve daha birçok konudan farklı olan ne olabilirdi. Okuyucuya yeni soluk kazandıracak ve normal rutinde görmeye alıştığı şeylerden farklı olacak ne olabilirdi. Günümüz dünyasında (hele ki insanların bu kadar tembelleştiği!!!) okuyucu kayıplarının çok fazla artışta olması büyük bir dezavantaj.

            İçeriklerin önemi burada devreye giriyor.

-Klasik Youtube kanallarının metne dönüşmüş hali?

-Asla.

            İstatistiklerini incelediğimde günlük ortalama 30 milyon kullanıcıya aynı anda hitap eden, her ay 1,9 milyar kullanıcının (ben dahil 😊) aktif olarak kullandığı bu platformu popüler yapan neydi. Gerçekten sadece iyi videolar mı?

            Aslında olayın tamamen videolardan oluşmadığını anlamak zor olmasa gerek, Youtube tamamen kullanıcıların hayatına girmiş vaziyette ve hemen her konudan içeriğe sahip olan bu platform insanların eğlenmesine, öğrenmesine, ibadet etmesine, müzik dinlemesine, film izlemesine olanak sağlıyor hatta sesli kitaplar ile kitap okuyucularına bile en derinden ulaşmış durumda.

            Etkileyici değil mi?   

Bu konuma gelmesi çok eskilere dayanmıyor. 2005 yılında kurulan bu platform insanları hayrete düşürecek nitelikte büyüklüğe sahip. 

Teknolojinin bu kadar hızlandığı bir çağda aslında rakiplerin fazla olması sizler için avantaj mı dezavantaj mı bilemem ama benim için sanırım avantaj. Elden bırakmayacağım sürece de öyle olacağını düşünüyorum. Tam düşecek ve bu saatten sonra yeni ne olabilir ki fikrine kapılacağım sırada dank o söz geliyor aklıma. “Everything that can be invented, has been invented.” (Artık yeni hiçbir şey yok, icat edilebilecek her şey icat edildi.). Amerikan patent dairesi başkanına buradan sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.😀

Charles Holland Duell bu sözü söylediğinde henüz Yuri Alekseyeviç Gagarin (Uzaya gönderilen ve dünya yörüngesinde dolaşan ilk insan, 12 Nisan 1961) doğmamıştı bile. Bu yüzden her seferinde teşekkürler Charles demek mutlu eder beni. Bundan 60 yıl sonrasını tahmin edebilecek bir kapasiteye sahip değiliz, daha doğrusu birkaç dakika sonrasını bile %100 planlayacak bir donanıma sahip olmamamız umutlandırıyor beni. Çünkü tahmin edemediğimiz gelecek şekillenirken doğru taş olmak için çalışmak farklı şeyler olacağının ipucu sanırım.

                                                                                                              

Uçak teknolojileri, uzay teknolojiler, otomobil sanayi, sağlık ve daha alabildiğince fazla konu içeren bu tip mesleklerin bu kadar göz önünde olmalarının temel nedeni para mı, işsizlik kaygısı mı, yoksa iyi bir gelecek mi. Açıkça konuşmak gerekirse umut ediyorum ki herkes iyi bir geleceği seçer.

Bu aslında doğru taşa basarak dereden karşıya geçmeye benziyor. Doğru taşın hangisi olduğunu bilmek ise aslında çok fazla çalışma ve bir o kadar çok farklı içerik bilgisine sahip olmak demek.

Peki senin için doğru taş hangisi? 

“Düşünüyorum öyleyse varım” şu sıralar en çok ihtiyaç duyduğumuz şey bu.

Düşünmek değil, düşündüğünün farkında olabilmek ve varlığını hissetmek. Düşüncelerin bol olduğu kuşkusuz gerçeklerin toplum ile her geçen gün daha fazla iç içe olduğu yeni günler diliyorum.

Teşekkürler Charles.


Charles Holland Duell

Yuri Alekseyeviç Gagarin



                                                                                                           Muhammed Akif TOBCİL

                                                                                                                     11.12.2020 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İNSAN

      Ayrılıkları pek sevmem çünkü her seferinde bir taraf gerçekten üzülür. Biz bu yazı yazma işlerine uzun bir süre ara verdikten sonra sanırım tekrar başlayacağız. Uzatmadan pek sıkmadan haliyle sizi de yormadan direk konuma giriş yapayım. Bugün konumuz İnsan.     İnsan insan dedikleri     İnsan nedir şimdi bildim     Can, can deyü söylerlerdi     Ben can nedir şimdi bildim     Ne güzel bahsetmiş Muyiddin Abdal bu şiirinde insandan.      Daha önce kaçımız etrafına bakıp çevresindeki insanların ne yaşam yaşadıklarını, ne zorluklara göğüs gerdiklerini veya ne gibi mutluluklara şahit olduklarını düşünmeye çalıştı. Anlık olarak dünyada bulunan 8 milyar insandan sadece biri olan bizim kendimize göre dertlerimiz varken kalan herkesin derdine empati kurabilmek zordur. Gelin birlikte bir köşeye geçelim ve sadece seyredelim. Kiminin acelesi, kiminin umutsuzluğu, kiminin sakin adımları bize çok şey anlatacaktır. İn...

DETAYLAR

     Yeniden merhaba, uzun bir ara sonucu yazmaya başlamak garip bir his. :)     Bugün başlığımız DETAYLAR.     Doğru işe odaklanmak çoğu zaman bize başarı getirir sonuçta odaklandığımız nokta doğrudur. Burada çoğu zaman sormayı unuttuğumuz bir soru mevcut, ne kadar doğru?     Bazen ufak bir işi yaparken dikkatimizi sadece o işe ve işten kaynaklı olaylara verdiğimiz için işin çevresinde veya kendi çevremizde oluşan detaylara bakamayız. (Aslında bazen değil sıklıkla :))  Peki neden bu kadar önemli bu detaylar? Bu soru aslında cevabının uzun uzun tartışılabileceği bir konuya kapı aralıyor. Detaylar günlük yaşantımızda her ne kadar bizlerin dikkat etmediği konular olsa da detaylara baktıkça insanlar evrilir. Bazen bir resmin bütün sanatı detaylarda saklıdır. Biz kullanıcılar genellikle alıştığımız gibi sadece resmin kendisine odaklandığımız için detayları fark etmek veya etmemek bizleri ilgilendirmez çünkü resmin geneli güzeldir. Bu algı to...

SESSİZ

     Şuan oldukça sessiz bir yerden yazıyorum bu yazıyı. Arka planda çalan hafif klasik müzik ve sadece onu duymamı engelleyecek olan klavyenin tuşlarının sesi.      Hepimiz bir yerlerde huzuru aramak için yaşıyoruz, tamamen huzurlu sakin ve mutlu olmak için. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan biz buna hasret kaldık. Sessizliğe.      Hadi etrafımızda ki tüm seslerden ve gürültüden uzaklaşarak sessiz bir köşe belirleyelim. Bu köşede düşünelim, neye neden ihtiyacımız olduğunu. Kalabalık yaşamların, sıkışık apartmanların arasında boğulup kalmışken neden diye soralım kendimize. Bizim buna gerçekten ihtiyacımız var mı?     İçinden çıkılamaz bir kalabalığın oluştuğu, her seferinde yıllardır aynı yerde oturmana rağmen kapının önüne çıktığında gördüğün yabancı yüzler seni de huzursuz etmiyor mu? Sor kendine neden bu kadar fazla, fazlayız. Yaşamayı mı bilmiyoruz yoksa şuan ki yaşamımıza yaşam mı diyoruz. Yüksek stres, yüksek gürültünün içind...