Ana içeriğe atla

EVİMİZ DÜNYA


Ev, yuva, yaşam alanı ve daha birçok kavram. Bir çatı altında buluşturan bütün ne? Dört tarafı duvarla kaplı, üstü çatısı olan her yer ev mi?
Bugünün konusu evimiz, “Dünya” hepimizin evi. Asırlardan beri çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış, olduğumuz olabileceğimiz her şeyin doğduğu veya sonlandığı nokta, Dünya.

Hala çözümlenmemiş tarihe sahip olan nasıl oluştuğunun net bir cevabı olmayan ancak hepimizin içinde olmak zorunda bulunduğu tek yer. 2020 yılı sonunda DSW (Dünya Nüfus Vakfı) verilerine göre 7 milyar 837 milyon insana şu anda ev sahipliği yapan, oluştuğu ilk andan itibaren tahmini 110 milyar insana ev sahipliği yapmış yaşlı bir gezegen.

Tarih savaşları, barışları, harikaları ve olağanüstü olayları yazdı, en baştan beri. İnsanoğluna başlangıçta garip gelen yazı tarihe konuk oldu ya da tekerlek. Gelişiyoruz her geçen gün, her saniye dünya susarak ev sahipliği yapıyor bize. Yapımlar yıkımlar ve savaşlar eşliğinde. Peki ne kadar düşünüyoruz evimizi?

-Hiç.

Kendimizi kandırdığımız her geçen gün bize bedava verilen bu nimete sadece zarar veriyoruz, eziyoruz ve yıkıyoruz. Evlerimizde yapamadığımız hüsranı gerçek evimiz Dünya için rahatlıkla yapabiliyoruz çünkü onu kazanabilmek için emek harcamadık.

Günümüz koşullarında her şeye ulaşabildiğimiz bugünlerde ulaşamayanların suçu ne? Hiç düşündünüz mü?

Çünkü insanoğlu evini odalara bölmeyi tercih etti, halbuki bu hakkı onlara kimse vermemişti. İnsanoğlunun bunları yapabilmesinin asıl nedeni nankörlük ve ulaşamamanın verdiği hırstı. Nesillerden beri çok fazla düşünür benzer fikirlere sahip olmaları ve fikirlerini dile getirmeleriyle çeşitli suçlarla yargılandılar ve düşünce özgürlükleri ellerinden alındı. Bu düşünürlerden biri olan Jean Jacques Rousseau söylediği birkaç cümle ile yeterince detaylı açıklamış aslında.

“Tarihte ilk kez bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip ‘Burası benimdir’ diyen ve buna inanacak kadar saf olan insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun ilk kurucusu oldu. O zaman biri çıkıp çitleri söküp atacak ya da hendeği dolduracak, sonra da insanlara, sakın dinlemeyin bu sahtekarı, meyveler herkesindir, toprak hiç kimsenin değildir ve bunu unutursanız mahvolursunuz diye haykırsaydı. İşte o adam, insan türünü, nice suçlardan, nice savaşlardan, nice cinayetlerden kurtaracaktı.”

            Zarar verdiğimiz öyle bir şeyden bahsediyoruz ki yaşamak için ihtiyacımız var. Atasözlerinin yerinde kullanılmasından çok hoşlanırım çünkü çoğu zaman anlatmak istediğin şeyi çok iyi açıklayacak bir cümle olarak kenarda durur. İnsanoğluna her koşulda ev sahipliği yapan Dünya için en uygun söz sanırım “Köpek bile yediği kaba pislemez” olacak. Atasözünde bahsedilen ve daha birçok canlıya da ev sahipliği yapan Dünya için en üzücü durum zarar veren tek canlının evde konaklayan en zeki canlı olması.

            Her gittiğimiz yerde doğa manzarası eşliğinde fotoğraf çekmek istememiz veya hayran kalmamız gülünç bir durum. Çektiğimiz her fotoğrafta veya her gördüğümüz anda aşıkmış gibi davransak da aslında sadece nankörlük yapıyoruz. Doğa her yerdir, sadece güzel görünen kısmı değil. Çirkin ve güzel yanlarıyla, sıcak veya soğuk anlarıyla veya karanlıkta ya da aydınlıkta. Doğa aslında Dünya her zaman güzeldir. Sadece nankörlük yapmamamız gerekiyor.  Kuşkularımızın kaybetmek olması gerekli, bir gün arkamızda bıraktığımız evimize zarar gelmesinden korkmalı ve korumak için mücadele etmeliyiz. Sınırları fiziki kaldırmanın imkansız olduğu bu çağda mental olarak silmeli ve Dünya’ nın her yerinin evimiz olduğu kanaatine varmalıyız.

Çünkü dünyanın hangi noktasında doğduğumuzu seçmememize rağmen bildiğimiz tek şey ona ihtiyacımız olduğu. Farkında olmalıyız ki zarar verdikçe zarar göreceğiz, görüyoruz. En büyük örneklerinden biri olan Hiroşima ve Nagasaki’ ye bırakılan 1945 yılındaki atom bombası. Hala civar bölgelerde kanserli çocukların doğmasına ve genetiği değişmiş mutasyonlar oluşmasına neden oluyor. Tek sebebi insanoğlunun nankörlüğü ve bencilliği. Hubert Reeves’ in “Doğa ile savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz” sözünün ne kadar doğru olduğunun kanıtı niteliğinde.

            Dün, bugün, yarın yaşamak için sahip çık. Evine ihanet etme ve onu koru. En azından bilincinde ol ve en yakınından başla.  

            Yerlere çöp atma, çevreni koru, doğaya saygı duy, bastığın çimenlerin altında ezilen canlıları bile düşün, yolda yürürken rastladığın böceklere, karıncalara daha birçok sürüngene bile saygı duy. Bunları yaparak başlamalısın. Bunu hepimiz yaparsak başarırız fakat başkaları yapmıyor diye yapmamazlık yapmamalıyız.

                Ben Muhammed Akif TOBCİL duygularını yazıya dökerken farkındalık oluşturmayı ve insanların özüne inerek şefkat duygusunu ateşlemeyi hedefleyen bir blog yazarı.

Muhammed Akif TOBCİL

10-01-2021



Hubert Reeves

Atom bombasının patlamasından
meydana gelen mantar şeklindeki bulut

Jean-Jacques Rousseau

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İNSAN

      Ayrılıkları pek sevmem çünkü her seferinde bir taraf gerçekten üzülür. Biz bu yazı yazma işlerine uzun bir süre ara verdikten sonra sanırım tekrar başlayacağız. Uzatmadan pek sıkmadan haliyle sizi de yormadan direk konuma giriş yapayım. Bugün konumuz İnsan.     İnsan insan dedikleri     İnsan nedir şimdi bildim     Can, can deyü söylerlerdi     Ben can nedir şimdi bildim     Ne güzel bahsetmiş Muyiddin Abdal bu şiirinde insandan.      Daha önce kaçımız etrafına bakıp çevresindeki insanların ne yaşam yaşadıklarını, ne zorluklara göğüs gerdiklerini veya ne gibi mutluluklara şahit olduklarını düşünmeye çalıştı. Anlık olarak dünyada bulunan 8 milyar insandan sadece biri olan bizim kendimize göre dertlerimiz varken kalan herkesin derdine empati kurabilmek zordur. Gelin birlikte bir köşeye geçelim ve sadece seyredelim. Kiminin acelesi, kiminin umutsuzluğu, kiminin sakin adımları bize çok şey anlatacaktır. İn...

DETAYLAR

     Yeniden merhaba, uzun bir ara sonucu yazmaya başlamak garip bir his. :)     Bugün başlığımız DETAYLAR.     Doğru işe odaklanmak çoğu zaman bize başarı getirir sonuçta odaklandığımız nokta doğrudur. Burada çoğu zaman sormayı unuttuğumuz bir soru mevcut, ne kadar doğru?     Bazen ufak bir işi yaparken dikkatimizi sadece o işe ve işten kaynaklı olaylara verdiğimiz için işin çevresinde veya kendi çevremizde oluşan detaylara bakamayız. (Aslında bazen değil sıklıkla :))  Peki neden bu kadar önemli bu detaylar? Bu soru aslında cevabının uzun uzun tartışılabileceği bir konuya kapı aralıyor. Detaylar günlük yaşantımızda her ne kadar bizlerin dikkat etmediği konular olsa da detaylara baktıkça insanlar evrilir. Bazen bir resmin bütün sanatı detaylarda saklıdır. Biz kullanıcılar genellikle alıştığımız gibi sadece resmin kendisine odaklandığımız için detayları fark etmek veya etmemek bizleri ilgilendirmez çünkü resmin geneli güzeldir. Bu algı to...

SESSİZ

     Şuan oldukça sessiz bir yerden yazıyorum bu yazıyı. Arka planda çalan hafif klasik müzik ve sadece onu duymamı engelleyecek olan klavyenin tuşlarının sesi.      Hepimiz bir yerlerde huzuru aramak için yaşıyoruz, tamamen huzurlu sakin ve mutlu olmak için. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan biz buna hasret kaldık. Sessizliğe.      Hadi etrafımızda ki tüm seslerden ve gürültüden uzaklaşarak sessiz bir köşe belirleyelim. Bu köşede düşünelim, neye neden ihtiyacımız olduğunu. Kalabalık yaşamların, sıkışık apartmanların arasında boğulup kalmışken neden diye soralım kendimize. Bizim buna gerçekten ihtiyacımız var mı?     İçinden çıkılamaz bir kalabalığın oluştuğu, her seferinde yıllardır aynı yerde oturmana rağmen kapının önüne çıktığında gördüğün yabancı yüzler seni de huzursuz etmiyor mu? Sor kendine neden bu kadar fazla, fazlayız. Yaşamayı mı bilmiyoruz yoksa şuan ki yaşamımıza yaşam mı diyoruz. Yüksek stres, yüksek gürültünün içind...