Şuan oldukça sessiz bir yerden yazıyorum bu yazıyı. Arka planda çalan hafif klasik müzik ve sadece onu duymamı engelleyecek olan klavyenin tuşlarının sesi.
Hepimiz bir yerlerde huzuru aramak için yaşıyoruz, tamamen huzurlu sakin ve mutlu olmak için. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan biz buna hasret kaldık. Sessizliğe.
Hadi etrafımızda ki tüm seslerden ve gürültüden uzaklaşarak sessiz bir köşe belirleyelim. Bu köşede düşünelim, neye neden ihtiyacımız olduğunu. Kalabalık yaşamların, sıkışık apartmanların arasında boğulup kalmışken neden diye soralım kendimize. Bizim buna gerçekten ihtiyacımız var mı?
İçinden çıkılamaz bir kalabalığın oluştuğu, her seferinde yıllardır aynı yerde oturmana rağmen kapının önüne çıktığında gördüğün yabancı yüzler seni de huzursuz etmiyor mu? Sor kendine neden bu kadar fazla, fazlayız. Yaşamayı mı bilmiyoruz yoksa şuan ki yaşamımıza yaşam mı diyoruz. Yüksek stres, yüksek gürültünün içinde maddi zorluklara göğüs geriyoruz peki neden?
Biz sıradanlaştık ve içinden çıkılmaz bu sistemin bir dişlisi olduk, sanırım tek sebebi bu.
Ayrılıkları pek sevmem çünkü her seferinde bir taraf gerçekten üzülür. Biz bu yazı yazma işlerine uzun bir süre ara verdikten sonra sanırım tekrar başlayacağız. Uzatmadan pek sıkmadan haliyle sizi de yormadan direk konuma giriş yapayım. Bugün konumuz İnsan. İnsan insan dedikleri İnsan nedir şimdi bildim Can, can deyü söylerlerdi Ben can nedir şimdi bildim Ne güzel bahsetmiş Muyiddin Abdal bu şiirinde insandan. Daha önce kaçımız etrafına bakıp çevresindeki insanların ne yaşam yaşadıklarını, ne zorluklara göğüs gerdiklerini veya ne gibi mutluluklara şahit olduklarını düşünmeye çalıştı. Anlık olarak dünyada bulunan 8 milyar insandan sadece biri olan bizim kendimize göre dertlerimiz varken kalan herkesin derdine empati kurabilmek zordur. Gelin birlikte bir köşeye geçelim ve sadece seyredelim. Kiminin acelesi, kiminin umutsuzluğu, kiminin sakin adımları bize çok şey anlatacaktır. İn...
Süper, devamını bekliyoruz.
YanıtlaSil